Sunday, December 13, 2009

NewYork Moment ...

NewYork’a geldiğimden beri, hep filmlerde bahsedilen “NewYork Moment”ların peşinde koşuyorum…

NewYork’a özel, NewYork’da görebileceğiniz ve esas önemli olan dünyanın çoğu yerinde garip karşılanacak olayların, sadece NewYork’da sıradan karşılandığı ve “NewYork Moment” diye geçtiği “an”lardan bahsediyorum...

Kimisinin bindiği, ağır köri kokan taksiler ve taksi şoförlerinin kulaklarında kulaklık, durmaksızın telefonla konuşup, çarpışan arabaları aratmayan araba kullanışları…

Kimisinin aklında kalan, Bryant Park`ın önünde, çıplak bir adamın boynuna astığı “Bush, artık tamamen çıplak kalma zamanı” yazan pankartla dolaşması...

Benim en sevdiklerimden bir tanesi de; Türkiye’den gelen arkadaşımın, soğuktan her yerini iyice sarıp, yolda dona dona yürürken, karşıdan, kot üzerine t-shirt’le gelen genç yakışıklı adamın “hadii ama, o kadar da soğuk değil!!” diyerek sevimli şekilde, yolun ortasında bağırması!

Kimisi için; Rockefeller Center’in önünde, Christmas Ağacı’nın ışıklarını, ilk kez yaktıkları an…

Kimisi için ise, çok klişe belki ama bir o kadar da klasik; Christmas zamanı yağan ilk kar…

İnsan öyle bir şartlanıyor ki, NewYork JFK havaalanına iner inmez, ardı ardına, “NewYork Anları"yaşamak istiyor...

Kulağa garip gelecek belki ama çoğu insan, NewYork’a, turistik yerlerini görmek ya da deliler gibi alışveriş yapmanın yanında; NewYork’un vurdumduymaz atmosferini yaşamaya geliyor...

NewYork’luların (NewYorker) da kabul ettiği bir gerçek var ki; hayat burada sanki hiç sonu gelmeyen film sahneleri gibi...

NewYork’a gelen her arkadaşım, “NewYork’da kendilerini hiç de yabancı gibi hissetmediklerini” söyleyip dururlar...

Hollywood sağolsun, öyle bir işliyor ki NewYork’u, ilk kez gelenler bile, sanki defalarca gelmişcesine, her yeri çok iyi biliyormuş gibi hissediyor…

Ama gerçek NewYorkluların çizdiği ince bir çizgi vardır; NewYorker (NewYorklu) sıfatını alabilmek için, ya doğma büyüme NewYorklu olmanız gerekir ya da en az 10 sene NewYork’un havasını koklamanız gerekir. Bu açıklamanın dışındaki herkes, onlar için Holly-NewYorker’dır (Hollywood’dan görme NewYorklu).

Ben de, aynı şekilde bir buçuk senemi dolduran bir NewYorklu adayı olarak; şehrin havasını koklayıp, sürekli bir “NewYork Anı”nın peşinde koşuyorum....

Tam koşmayı bıraktığımda da, yakalıyorum…

Beni ilk şaşkına çeviren “NewYork Anları"dan biri; Park Avenue’da, elimde yeni aldığım kitaplarımla yürürken Lever House’ın içinde yer alan sergidir.

Sanatçı Richard Dupont’un, çıplak erkek figürlerinden oluşan sergisi.

Sergiyi bir sokak ötesinde farketmiştim... Ama gözlerim çok da iyi görmemiştir herhalde diye, gözlerimi kocaman açmıştım... Tam önüne doğru yaklaşırken içimden “hadi canımm” dedim...

Lever House’ın giriş katında, çıplak erkek manken sergisi...

Çırılçıplak erkek manken sergisi...

Özelliği, camları öyle bir ayarlamışlar ki, her açıdan, farklı büyüklükte gözüküyordu erkek mankenler... Pardon, çırılçıplak erkek mankenler…

"İlk NewYork Anımdı" diyip diyemeyeceğimi bilemeyeceğim ama yandığım tek nokta, nasıl olur da yakınına kadar gidip, iyice bakamamam oldu.

Herhalde “utanma genimden” olacak ki, kafamı çevirmekle yetindim...

Bacaklarım adımlarını hızlı hızlı atmaya çalışıyordu ama o an “saçmalama" diyen iç sesimi dinleyip, ilk “NewYork Anı”mın tadını çıkardım...

Neredeyse, 180 derece dönmüş boynumla!!!!!...

Ceyla Gökahmetoğlu Gülboy
05.02.2009

No comments:

Post a Comment